alabildiğine

alabildiğine
"1. in the greatest possible way, to the utmost, to the limit; extremely; excessively, inordinately: alabildiğine güzel extremely beautiful. 2. endlessly; as far as the eye can see: alabildiğine çöl desert, as far as the eye can see. alabildiğine uzaklara uzanan stretching endlessly into the distance. 3. as fast as possible: Arabayı alabildiğine sürmeye başladı. He began to drive as fast as possible."

Saja Türkçe - İngilizce Sözlük. 2010.

Игры ⚽ Поможем написать реферат

Look at other dictionaries:

  • alabildiğine — zf. 1) Sınırsız, uçsuz bucaksız bir biçimde Bir tarafı alabildiğine deniz, bir tarafı alabildiğine boş çöl. F. R. Atay 2) Olanca hızı ile 3) mec. Aşırı derecede, gereğinden çok …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • göz alabildiğine — gözün görebileceği en uzak yerlere kadar Göz alabildiğine uzanan yeşil tepelerin, ruha ferahlık veren bir munis enginliği vardı. Y. K. Karaosmanoğlu …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • azgın — sf. 1) Azmış olan, azılı Azgın hayvanın yularını kavrayarak başını alabildiğine havaya kaldırdı. H. Taner 2) Çabuk iltihaplanan, yarası hemen kapanmayan (ten) 3) Çok yaramaz (çocuk) 4) Cinsel istekleri aşırı olan 5) Coşmuş, taşmış Azgın su. 6)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • çıngırdamak — nsz Çıngırak sesi çıkarmak Caz alabildiğine çıngırdıyor, gümbürdüyor, garsonlar sağa sola seğiriyor. H. E. Adıvar …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • Dadacılık — is., ğı, öz. 1) Savaşa ve toplumsal düzensizliğe karşı başkaldırmadan doğan bir sanat akımı, Dadaizm 2) ed. 1916 da dil ve estetik kurallarını tanımayan, kelimelerin anlamlarına değer vermeyen, anlatımda başıboş ve alabildiğine çağrışımlara… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • despotluk — is., ğu 1) Despot olma durumu, istibdat, despotizm 2) Bir ülkeyi zora, baskıya ve keyfe bağlı yönetme Devri nüfuz tüccarlığı yüzünden alabildiğine soysuzlaşmış, sonunda tam bir despotluk rejimi olmuştur. F. R. Atay …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • donatılmak — nsz Donatma işine konu olmak veya donatma işi yapılmak Renk renk şemsiyelerle donatılmış kilometreler boyu alabildiğine bir plaj... Ç. Altan …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • enginlik — is., ği 1) Engin olma durumu 2) Alabildiğine genişlik Yaylayı inmiş, ovanın enginliğinde hızlıca yol alıyordu. N. Araz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gedik — is., ği 1) Bir düzey üstündeki yıkık, çatlak veya aralık, rahne Duvar gediği. 2) Dağ geçidi 3) mec. Boşluk, eksiklik ... kanunların gediğinden alabildiğine yararlanıp küpünü doldurmuş bir açıkgözdü. H. Taner 4) mec. Güçlük, güç durum Gedikten… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gırla — zf., tkz. Alabildiğine, çokça Elbette ya... O köşkte uşaklar, bahçıvanlar gırla. H. Taner Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller gırla gitmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • göz — is., anat. 1) Görme organı 2) Bazı deyimlerde, görme ve bakma Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin. 3) Bakış, görüş Bu sefer alacaklı gözüyle baktım. 4) Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak Asıl felaket bu pınara sırt… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Share the article and excerpts

Direct link
Do a right-click on the link above
and select “Copy Link”